1 Haziran 2010 Salı

ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU BAŞKANI ALİ BALKIZIN GENEL KURUL KONUŞMASI

30 Mayıs 2010
Sayın Divan, siyasi partilerimizin, Emek Örgütlerimizin, Kardeş Örgütlerimizin saygın temsilcileri, çok sevgili mücadele arkadaşlarım, Sevgili Canlar;
21. yüzyıl dünyası yeniden şekilleniyor. İnsana ait değerler, tüketim anlayışları, üretim dengeleri, kısacası toplum sistemleri yeniden şekil buluyor. Bu değişim içinde insanların istikrarın güvencesi saydıkları ekonomik düzenler; kriz dalgaları içerisinde sarsılıyor, alt-üst oluyor. Reel politikanın hegomonik siyasal güç odakları, yeni pozisyonlar ediniyorlar. Tüm bu kaotik durum içerisinde insanlar bir yandan ihtiyaçlarını giderecek tüketim anlayışlarını sorgulamadan, ekonomik güvenceler ararken, bir yandan da birey olarak, kültürel ve sosyal aidiyetlerini, kimliklerini özgürce yaşayabilecek, hukuken güvence altına alınmış haklarının genişletilmesini talep ediyorlar. Dünyanın her yerinde bu paralel mücadele sürdürülmekte. Ülkemiz de bu yakıcı sorunlardan büyük ölçüde payını almaktadır.Bir yanda, dünyanın bütün zenginliklerini, madenleri denizleri, ormanları, toprakları, suları talan eden, bu topraklar üzerindeki halkları birbirine düşüren, çokça silah üreten, çokça silah satan, çokça kan döken, çokça gözyaşı döken ve üstelik bütün bunları, dünya halklarının yararına yapıyormuş gibi davranan, bu yalana kimilerini de inandıran, kendine; korucular, fedailer ve canlı bombalar edinen, şirketler, tröstler, karteller ve giderek devletler… Günümüzde; Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Asya, Afrika, Orta ve Güney Amerika bunun tanığıdır.Diğer yanda ise; tüm bu gözü dönmüşlüğe karşı direnen, insan kalmaya çalışan dünya halkları…Bu savaş sürecek.Hem küresel çapta, hem de tek tek ülkeler ölçeğinde. Biz de, ülkemiz de ne yazık ki bu çatışmanın içindeyiz.Bizim devletimiz de hoyrat, tekçi, tektipci, asimilasyoncu, zalim ve kıyıcıdır
Çorum, Maraş, Sivas, Malatya, Elazığ, Tunceli, Gazi ve Kırıkhan’da yaşayan yurttaşlar bunun tanığıdır. Köylerine zorla cami yapılıp, Sünni imamdan ezan dinlemeye zorlanan; Tokat, Çorum, Amasya, Sivas, Tunceli, Kütahya, Afyon, Uşak, Kayseri, Eskişehir, Bursa, Balıkesir köylüleri bunun tanığıdır.İlköğretim çağında çocuğu olan her Alevi Anne-Baba; Zorunlu Din Dersleri yoluyla, çocuklarının nasıl devşirilmeye çalışıldığının tanığıdır. İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargıçları bunun tanığıdır.Her vergi mükellefi; Alevi-Demokrat-Laik yurttaş, ödediği her kuruş vergi ile şeriatçı tarikatların, nasıl beslendiğinin tanığıdır.Cemevi kurabilmek için arsa arayan, o belediyenin, bu belediyenin kapısına dilekçe asan, sonunda canına tak ettiğinde bulduğu ilk arsaya; “Ya Hızır, Ya Ali ” deyip kazma vuran her Alevi can bunun tanığıdır.Devlet kurumlarında çalışan, her Alevi subay, polis, yargıç, savcı, doktor, öğretmen, mühendis, şoför, çaycı, odacı, müdür; sürgüne uğradıklarında, imza yetkileri ellerinden alındığında, emekliliğe, istifaya zorlandıklarında, pasifize edilip yalnızlaştırıldıklarında bunun tanığıdırlar. Bu topraklar çok şeye tanık oldu. Bu topraklarda, Nizamülmülkler, Yavuzlar, 2. Mahmutları, Ebussuud Efendiler de yaşadı; Hünkar Hacı Bektaşlar, Şahkulu, Kalender Çelebi, Karacaahmet, Pir Sultan Abdal, Kızıl Deli Sultan, Hamdullah Çelebi, Mahzuni Şerifler, Mustafa Kemal Atatürk, Deniz Gezmişler ve Ali Doğanlar da yaşadı. Bu topraklarda Koray Kayalar, Nesimi Çimenler, Uğur Mumcular yaşadı.Bu topraklar bereketlidir.İnsanoğlu’nun kan dökücü, kan içici damarına asla teslim olmamıştır, olmayacaktır. Dün köylerdeydik. Bugün kentlerde yaşıyoruz.Dün malın-davarın peşindeydik.Bugün bilimin peşindeyiz.Dün saz çalıyorduk, bugün sazın yanına gitarı, piyanoyu ekledik.Dün masal anlatıyorduk, bugün şiir, öykü, roman yazıyor, resim, heykel yapıyoruz.Dün aile, sülale, aşiret idik, bugün dernek, vakıf, oda, sendika, partili olduk. Kent koşullarında çağdaş örgütler yarattık. Çağdaş örgütler yarattık ama; ne dedemizi, pirimizi, mürşidimizi, ne de musahibimizi unuttuk. Çağdaş örgütlerimizle bu değerlerimizi harmanladık, yeni bir armoni, yeni bir renk, yeni bir lezzet yarattık. Adını Alevi Bektaşi Federasyonu koyduk. Federasyonumuz 8 yaşında, 5. Olağan Kongresini yaşıyoruz. Bu günlere kolay gelmedik. Toplum olarak derin hendeklerden geçtik, yüce dağları aştık, ağır bedeller ödedik. Büyük travmalar yaşadık. Dişimizle tırnağımızla direne direne bugünlere geldik. Yüzyıllardır devlet dediğimiz kurum, varlığımızı, kabul etmedi. Hep inkar etti, hep reddetti, hep öteledi, hep kendine benzetmeye çalıştı. Akıl almaz, yollar yöntemler denedi.Son yirmi yıldır verdiğimiz hak arama mücadelemizin aşamalarını bilirsiniz:Kongreler, konferanslar, kurultaylar, sempozyumlar yaptık, dergiler, kitaplar, bildiriler, radyolar, televizyonlar, gazeteler kurduk, yayınladık. Kapısını çalmadığımız hiçbir devlet yetkilisi kalmadı. Dilekçeler verdik, mahkemelere gittik, davalar kazandık. Kâr etmedi.Önemli bir aşamaya gelmiştik. Yönetim Kurulumuz cesur davrandı. Her şeyi enine boyuna konuştuk. Dünü, bugünü anımsadık. Yarını düşledik. Öncelikle Alevi örgütleri arasındaki, anlaşmazlıkları, kıskançlıkları, çekememezlikleri, bencillikleri, unutmalıydık. Ev içinde yapılan mücadelelerde geçen zaman ve enerji kaybını önlemeliydik. Yolumuza çıkanlara, çelme takanlara, tuzak kuranlara dönüp bakmamalıydık bile.Bu çerçevede önemli bir tespit yaptık: DİLEKÇE DEVRİ BİTTİ, EYLEM VAKTİ GELDİ.Bu tespit, Alevi-Bektaşi mücadelesi tarihinde çok önemli bir aşamaydı. Bir sıçrama noktasıydı. Bir nitel değişimi işaret ediyordu. Aleviler sokağa inmeliydi, hem de yüzbinlerce canla. Yıllardır dillendirdiğimiz temel taleplerimizi bir de gözlerine sokmalıydık.Öyle yaptık. İran sınırından, Bulgaristan sınırından, Çeşme’den, Ordu’dan, Hatay’dan başlayan yürüyüş kolları Ankara’ya ulaştığında Sıhhiye Meydanı dolmuştu bile. Tam üçyüz altmış dört gün sonra, bu kez Kadıköy’de, üstelik çok daha görkemli bir biçimde yinelenecek olan bu mitingler Alevi-Bektaşi tarihinde bir ilktir. Hatta bu topraklar üzerinde verilen laiklik ve demokrasi mücadelesi tarihinde de bir ilktir. Tarih bunu böyle yazacaktır.Aleviler bu ilklerle ne kadar övünürlerse yeridir. Çünkü bu başarıda; her dedemizin, her ozanımızın, her örgütümüzün, her canımızın, emeği, katılımı katkısı vardır.Bu mitinglerden şu sonuçları çıkarttık: · Doğru tespit, doğru analiz, doğru öngürü ancak doğru bir kadro ve yönetimle olur.· Alevilerin yıllardır biriktirdikleri acıları gözyaşları, ağıtları öfkeye dönüşmüştür.· Alevilerde kendilerine güven, cesaret, onur, ve mücadele azmi duygularını geliştirmiştir.· Bu duygular, örgütlenmelerimize yansımış, bağlı örgütlerimizin sayısı bu iki yıl içinde% 45 artarak, 17 den 30 a yükselmiştir. Bağlı örgütlerimizin şube sayılarında ve üye sayılarında ciddi artışlar olmuştur.· Federasyonumuz gerek Türkiye, gerekse dünya çapında mücadelesi, görüşleri, önerileri, öngörüleri merak edilen, itibar edilen, güven veren bir kuruma, bir merkeze dönüşmüştür. Araştırmacılar, akademisyenler, diplomatlar, öğrenciler, bu iki yıl boyunca hep kapımızı çalmışlardır.· Dün yaşadığı yerde, uğradığı bir haksızlığı, hakareti, dışlanmayı içine gömen, bunun acısın için için yaşayan Alevi yurttaşlar için, İmdat kapısı, paylaşım ve çare kapısı olmuştur. Çocuğuma iş bulun, yurt bulun, burs bulun diyenler bir yana, Alevi oldukları için eli kesilen, burnu kırılan, işten atılan, yargılanan, azar işiten, namaza, oruca zorlanan, göçe zorlanan, sürgün edilen, notu kırılan, terfisi engellenen, iftiraya uğrayan, hapse atılan, meraları kirletilen, su yolları kapatılan, zorla ezan dinletilen, Alevi yurttaşların ilk başvuru kapısı, imdat eli olmuştur.· Alevilerin Eşit Yurttaşlık Hakkı talebiyle örgütledikleri bu kitlesel, disiplinli, görkemli mitingler, rahatlıkla diyebiliriz ki; işçilerin, memurların, öğrencilerin, işsizlerin mücadelesini de olumlu anlamda etkilemiştir.· Tüm bu olup bitenler aynı zamanda; kimin bu çalışmaları baltalamaya çalıştığını, “Alevi-İslam” gibi uyduruk bir netelemeyle ev içinden düşmanlık yaptığını da göstermiştir. Sayın Divan, Değerli Konuklar, Sevgili Mücadele Arkadaşlarım; Taksim, Konak, Kızılay, Adana, Malatya meydanlarında sıcaktan erimiş asfaltlara oturduk. Zorunlu Din Derslerine itiraz ettik. 30 yıl sonra, Maraş Katliamı dosyasının yeniden açılmasını, katillerin bulunmasını, istedik. Güne, gündeme dair bir şey söylemek, yapmak yanında, gündem yarattık. Temel taleplerimizi neredeyse sokakta oyun oynayan çocuklara bile ezberlettik. Şöyle ki; bu iki yılda yerel ve yabancı yayın organları hariç, internet haberciliği hariç, tespit edip kayıt altına aldığımız kadarıyla; 2438 gazete haberinin konusu olduk, muhtelif gazetelere 38 tam sayfa söyleşi verdik, hakkımızda 147 köşe yazısı yayınlandı. 58 basın bildirisi yayınladık. 47 adet TV haber programına katıldık, 160 kez TV Ana Haber programlarında görüşlerimizi ifade edebilme olanağı bulduk, Radyo-TV programlarına telefonla katılma sayımız ise 204’dür. Bu rakamları kamuoyu oluşturmada basının önemine binaen aktardım. Alevilerin birliği, bütünlüğü, cesareti, haklılığı, disiplini sonucu, oluşturduğumuz barışın dili üslubumuzla da elde ettiğimiz kamuoyu baskısı, devleti, hükümeti, sorunlarımızı çözme yolunda adım atmaya zorladı. Ve bildiğiniz AKP’nin “Alevi Açılımı”, “Alevi Çalıştayı” süreci başladı. Bu sürecin nasıl başlayıp, bittiğini buradaki bütün canlar biliyor. Ayrıntılarına girmeyeceğim, ama çıkarttığımız sonuçlar şunlar:· Devlet eski devlet, Hükümet eski hükümet, AKP bildiğimiz eski AKP’dir. Açılımcı gibi gözüken, her açılım dedikçe kapanan, bizim taleplerimiz üzerinden, kendi gizli ajandasındaki palanlarını hayata geçirmeye çalışan kurnaz AKP. Gaz alan, balans ayarı yapan, ipe un seren, AKP. Muaviye’den bu yana Ehlibeyt, Aleviler, Kızılbaşlar hakkında beyin damarlarımın zarlarına işlemiş olan iftira dolu kanaatlerinde hiçbir değişiklik olmamış olan AKP.· Alevilik İslam içi-dışı tartışmaları ve dedelere maaş projeleriyle evimizin orta yerine ateş düşürmeye çalışan AKP. · Alevileri bırakıp Alevilikle uğraşan, kendince bir Alevilik tanımı yaparak bizlere kendince bir elbise giydirmeye çalışan terzi AKP.Biliyorsunuz AKP’nin Anayasa Değişiklikleri önerisi Meclis Genel Kurulunda oylandı, Anayasa Mahkemesi süreci sonrası büyük bir olasılıkla Halkoyu’na sunulacak.Biz 20 milyon Alevi, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersiyle ilgili hiçbir değişikliği önermeyen bu Anayasa’ya “Evet” oyu mu vereceğiz?...Bu zulüm devam etsin mi isteyeceğiz.Şimdiden ilan ediyoruz: Bu oylamada 20 milyon Alevi “Hayır” diyecektir.AKP bu çaba içindeyken bizimkiler farklı mıydı?...“Aman bizi de bu çalıştaylara dahil edin” diyerek, Bakan Çelik’in, Çalıştay yürütücüsü Subaşı’nın kapısında elpençe duranlar, araya arabulucular, ricacılar koyanlar, Milletvekili, Bakan arayanlar, rol çalıp Alevi sözcüsü, temsilcisi olduğunu iddia edip, AKP ile sonuna kadar dans edenler, kendileri üzerinden AKP’nin her türden hilesine hurdasına payanda olanlar. Defalarca onlarla yemeğe oturanlar… Alevi mücadelesi tarihi bu Hızır paşaları da kendi kalın defterine yazacaktır. Bir diğer sonuç da şudur: Haklıyız, kazanacağız. 20 milyon insanın önünde hiçbir hükümet duramaz. Dünya değişti, biz değiştik, Sünniler değişti, devlet’te, hükümetler de değişecektir, değişmelidir. Siyaset ve siyasiler de değişmelidir. Çünkü çağımız İnsan Hakları çağı, “Eşit Yurttaşlık Hakkı” çağı… Kaldı ki çok şey mi istiyoruz?... Son derece insani, vicdani, meşru taleplerimizle barışın dilini konuşuyoruz.”Örgütlülüğümüzü daha da pekiştireceğiz, daha da sağlamlaştıracağız. Kararlılığımıza kararlılık, enerjimize enerji katarak, bu iki yılda olduğu gibi halkımızla birlikte yürümeye devam edeceğiz. Çünkü; pirlerimiz, Hünkarlarımız, Sultanlarımız bize böyle söylediler, çünkü Bingöl Karlıova’nın bir köyünden telefonla bize ulaşan Mehmet Amca; “imdat”diyor “İmdat …. Bize zorla ezan dinletiyler…” şu anda, ne menem bir şey olduğu; gözüküyor ki uzun bir yargılama süreci sonucunda belli olacak olan Ergenekonculardan İbrahim Şahin’in suikast planı listesinde adımızın da yazılmış olması bir yana, hakkımızda açılmış olan iki davada yargılanıyoruz. Bu iki dosyanın davacılarından biri İzzettin Doğan iken diğeri Maraş Katliam Davası’nın bir nolu sanığı Ökkeş Kenger (Şendiller) dir. Davacısı veya davalısı Alevi olan, konusu hakaret, darp, hak ihlali, taciz, sürgün, göreve son verme, Kuran Kursu yönetmeliğine aykırı davranma vb olan 8 davayı da hukuk büromuz, Avukat arkadaşlarımız aracılığı ile izlemekte, Genel Başkanlık düzeyinde duruşmalarda hazır bulunmaktayım. Sevgili canlar; bütün bu iki yıl boyunca; salonlarda, yollarda, meydanlarda bizi yalnız bırakmayan, her aşamada gücümüze güç katan; siyasi partilerimize, milletvekillerimize, emek örgütlerimize, sendikalarımıza, odalarımıza, birliklerimize, federasyonlarımıza, yöre derneklerimize, köy derneklerimize, aydınlarımıza, sanatçı dostlarımıza, bir bütün olarak medya dünyasına, TV kanallarımıza, radyolarımıza, gazetelerimize, internet yayıncılarımıza, ajanslarımıza, özel olarak da Tekel İşçilerine, İzmir – Karşıyaka Belediyesi Kent AŞ İşçilerine çok çok teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum.
Sözlerimi Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin şu güzel sözleriyle bitirmek istiyorum.
“ Şu beş şey her şeyin en yazığıdır:
Güneşe karşı ışıyan ışık, Kör bir göz karşısındaki güzel bir yüz,
Çorak bir toprağa düşen güzel yağmur,
Karnı tok biri önündeki hoş bir yemek,
Ve bir ahmağa söylenmiş hak bir söz.”