1 Haziran 2010 Salı

ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU BAŞKANI ALİ BALKIZIN GENEL KURUL KONUŞMASI

30 Mayıs 2010
Sayın Divan, siyasi partilerimizin, Emek Örgütlerimizin, Kardeş Örgütlerimizin saygın temsilcileri, çok sevgili mücadele arkadaşlarım, Sevgili Canlar;
21. yüzyıl dünyası yeniden şekilleniyor. İnsana ait değerler, tüketim anlayışları, üretim dengeleri, kısacası toplum sistemleri yeniden şekil buluyor. Bu değişim içinde insanların istikrarın güvencesi saydıkları ekonomik düzenler; kriz dalgaları içerisinde sarsılıyor, alt-üst oluyor. Reel politikanın hegomonik siyasal güç odakları, yeni pozisyonlar ediniyorlar. Tüm bu kaotik durum içerisinde insanlar bir yandan ihtiyaçlarını giderecek tüketim anlayışlarını sorgulamadan, ekonomik güvenceler ararken, bir yandan da birey olarak, kültürel ve sosyal aidiyetlerini, kimliklerini özgürce yaşayabilecek, hukuken güvence altına alınmış haklarının genişletilmesini talep ediyorlar. Dünyanın her yerinde bu paralel mücadele sürdürülmekte. Ülkemiz de bu yakıcı sorunlardan büyük ölçüde payını almaktadır.Bir yanda, dünyanın bütün zenginliklerini, madenleri denizleri, ormanları, toprakları, suları talan eden, bu topraklar üzerindeki halkları birbirine düşüren, çokça silah üreten, çokça silah satan, çokça kan döken, çokça gözyaşı döken ve üstelik bütün bunları, dünya halklarının yararına yapıyormuş gibi davranan, bu yalana kimilerini de inandıran, kendine; korucular, fedailer ve canlı bombalar edinen, şirketler, tröstler, karteller ve giderek devletler… Günümüzde; Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Asya, Afrika, Orta ve Güney Amerika bunun tanığıdır.Diğer yanda ise; tüm bu gözü dönmüşlüğe karşı direnen, insan kalmaya çalışan dünya halkları…Bu savaş sürecek.Hem küresel çapta, hem de tek tek ülkeler ölçeğinde. Biz de, ülkemiz de ne yazık ki bu çatışmanın içindeyiz.Bizim devletimiz de hoyrat, tekçi, tektipci, asimilasyoncu, zalim ve kıyıcıdır
Çorum, Maraş, Sivas, Malatya, Elazığ, Tunceli, Gazi ve Kırıkhan’da yaşayan yurttaşlar bunun tanığıdır. Köylerine zorla cami yapılıp, Sünni imamdan ezan dinlemeye zorlanan; Tokat, Çorum, Amasya, Sivas, Tunceli, Kütahya, Afyon, Uşak, Kayseri, Eskişehir, Bursa, Balıkesir köylüleri bunun tanığıdır.İlköğretim çağında çocuğu olan her Alevi Anne-Baba; Zorunlu Din Dersleri yoluyla, çocuklarının nasıl devşirilmeye çalışıldığının tanığıdır. İdare Mahkemeleri, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargıçları bunun tanığıdır.Her vergi mükellefi; Alevi-Demokrat-Laik yurttaş, ödediği her kuruş vergi ile şeriatçı tarikatların, nasıl beslendiğinin tanığıdır.Cemevi kurabilmek için arsa arayan, o belediyenin, bu belediyenin kapısına dilekçe asan, sonunda canına tak ettiğinde bulduğu ilk arsaya; “Ya Hızır, Ya Ali ” deyip kazma vuran her Alevi can bunun tanığıdır.Devlet kurumlarında çalışan, her Alevi subay, polis, yargıç, savcı, doktor, öğretmen, mühendis, şoför, çaycı, odacı, müdür; sürgüne uğradıklarında, imza yetkileri ellerinden alındığında, emekliliğe, istifaya zorlandıklarında, pasifize edilip yalnızlaştırıldıklarında bunun tanığıdırlar. Bu topraklar çok şeye tanık oldu. Bu topraklarda, Nizamülmülkler, Yavuzlar, 2. Mahmutları, Ebussuud Efendiler de yaşadı; Hünkar Hacı Bektaşlar, Şahkulu, Kalender Çelebi, Karacaahmet, Pir Sultan Abdal, Kızıl Deli Sultan, Hamdullah Çelebi, Mahzuni Şerifler, Mustafa Kemal Atatürk, Deniz Gezmişler ve Ali Doğanlar da yaşadı. Bu topraklarda Koray Kayalar, Nesimi Çimenler, Uğur Mumcular yaşadı.Bu topraklar bereketlidir.İnsanoğlu’nun kan dökücü, kan içici damarına asla teslim olmamıştır, olmayacaktır. Dün köylerdeydik. Bugün kentlerde yaşıyoruz.Dün malın-davarın peşindeydik.Bugün bilimin peşindeyiz.Dün saz çalıyorduk, bugün sazın yanına gitarı, piyanoyu ekledik.Dün masal anlatıyorduk, bugün şiir, öykü, roman yazıyor, resim, heykel yapıyoruz.Dün aile, sülale, aşiret idik, bugün dernek, vakıf, oda, sendika, partili olduk. Kent koşullarında çağdaş örgütler yarattık. Çağdaş örgütler yarattık ama; ne dedemizi, pirimizi, mürşidimizi, ne de musahibimizi unuttuk. Çağdaş örgütlerimizle bu değerlerimizi harmanladık, yeni bir armoni, yeni bir renk, yeni bir lezzet yarattık. Adını Alevi Bektaşi Federasyonu koyduk. Federasyonumuz 8 yaşında, 5. Olağan Kongresini yaşıyoruz. Bu günlere kolay gelmedik. Toplum olarak derin hendeklerden geçtik, yüce dağları aştık, ağır bedeller ödedik. Büyük travmalar yaşadık. Dişimizle tırnağımızla direne direne bugünlere geldik. Yüzyıllardır devlet dediğimiz kurum, varlığımızı, kabul etmedi. Hep inkar etti, hep reddetti, hep öteledi, hep kendine benzetmeye çalıştı. Akıl almaz, yollar yöntemler denedi.Son yirmi yıldır verdiğimiz hak arama mücadelemizin aşamalarını bilirsiniz:Kongreler, konferanslar, kurultaylar, sempozyumlar yaptık, dergiler, kitaplar, bildiriler, radyolar, televizyonlar, gazeteler kurduk, yayınladık. Kapısını çalmadığımız hiçbir devlet yetkilisi kalmadı. Dilekçeler verdik, mahkemelere gittik, davalar kazandık. Kâr etmedi.Önemli bir aşamaya gelmiştik. Yönetim Kurulumuz cesur davrandı. Her şeyi enine boyuna konuştuk. Dünü, bugünü anımsadık. Yarını düşledik. Öncelikle Alevi örgütleri arasındaki, anlaşmazlıkları, kıskançlıkları, çekememezlikleri, bencillikleri, unutmalıydık. Ev içinde yapılan mücadelelerde geçen zaman ve enerji kaybını önlemeliydik. Yolumuza çıkanlara, çelme takanlara, tuzak kuranlara dönüp bakmamalıydık bile.Bu çerçevede önemli bir tespit yaptık: DİLEKÇE DEVRİ BİTTİ, EYLEM VAKTİ GELDİ.Bu tespit, Alevi-Bektaşi mücadelesi tarihinde çok önemli bir aşamaydı. Bir sıçrama noktasıydı. Bir nitel değişimi işaret ediyordu. Aleviler sokağa inmeliydi, hem de yüzbinlerce canla. Yıllardır dillendirdiğimiz temel taleplerimizi bir de gözlerine sokmalıydık.Öyle yaptık. İran sınırından, Bulgaristan sınırından, Çeşme’den, Ordu’dan, Hatay’dan başlayan yürüyüş kolları Ankara’ya ulaştığında Sıhhiye Meydanı dolmuştu bile. Tam üçyüz altmış dört gün sonra, bu kez Kadıköy’de, üstelik çok daha görkemli bir biçimde yinelenecek olan bu mitingler Alevi-Bektaşi tarihinde bir ilktir. Hatta bu topraklar üzerinde verilen laiklik ve demokrasi mücadelesi tarihinde de bir ilktir. Tarih bunu böyle yazacaktır.Aleviler bu ilklerle ne kadar övünürlerse yeridir. Çünkü bu başarıda; her dedemizin, her ozanımızın, her örgütümüzün, her canımızın, emeği, katılımı katkısı vardır.Bu mitinglerden şu sonuçları çıkarttık: · Doğru tespit, doğru analiz, doğru öngürü ancak doğru bir kadro ve yönetimle olur.· Alevilerin yıllardır biriktirdikleri acıları gözyaşları, ağıtları öfkeye dönüşmüştür.· Alevilerde kendilerine güven, cesaret, onur, ve mücadele azmi duygularını geliştirmiştir.· Bu duygular, örgütlenmelerimize yansımış, bağlı örgütlerimizin sayısı bu iki yıl içinde% 45 artarak, 17 den 30 a yükselmiştir. Bağlı örgütlerimizin şube sayılarında ve üye sayılarında ciddi artışlar olmuştur.· Federasyonumuz gerek Türkiye, gerekse dünya çapında mücadelesi, görüşleri, önerileri, öngörüleri merak edilen, itibar edilen, güven veren bir kuruma, bir merkeze dönüşmüştür. Araştırmacılar, akademisyenler, diplomatlar, öğrenciler, bu iki yıl boyunca hep kapımızı çalmışlardır.· Dün yaşadığı yerde, uğradığı bir haksızlığı, hakareti, dışlanmayı içine gömen, bunun acısın için için yaşayan Alevi yurttaşlar için, İmdat kapısı, paylaşım ve çare kapısı olmuştur. Çocuğuma iş bulun, yurt bulun, burs bulun diyenler bir yana, Alevi oldukları için eli kesilen, burnu kırılan, işten atılan, yargılanan, azar işiten, namaza, oruca zorlanan, göçe zorlanan, sürgün edilen, notu kırılan, terfisi engellenen, iftiraya uğrayan, hapse atılan, meraları kirletilen, su yolları kapatılan, zorla ezan dinletilen, Alevi yurttaşların ilk başvuru kapısı, imdat eli olmuştur.· Alevilerin Eşit Yurttaşlık Hakkı talebiyle örgütledikleri bu kitlesel, disiplinli, görkemli mitingler, rahatlıkla diyebiliriz ki; işçilerin, memurların, öğrencilerin, işsizlerin mücadelesini de olumlu anlamda etkilemiştir.· Tüm bu olup bitenler aynı zamanda; kimin bu çalışmaları baltalamaya çalıştığını, “Alevi-İslam” gibi uyduruk bir netelemeyle ev içinden düşmanlık yaptığını da göstermiştir. Sayın Divan, Değerli Konuklar, Sevgili Mücadele Arkadaşlarım; Taksim, Konak, Kızılay, Adana, Malatya meydanlarında sıcaktan erimiş asfaltlara oturduk. Zorunlu Din Derslerine itiraz ettik. 30 yıl sonra, Maraş Katliamı dosyasının yeniden açılmasını, katillerin bulunmasını, istedik. Güne, gündeme dair bir şey söylemek, yapmak yanında, gündem yarattık. Temel taleplerimizi neredeyse sokakta oyun oynayan çocuklara bile ezberlettik. Şöyle ki; bu iki yılda yerel ve yabancı yayın organları hariç, internet haberciliği hariç, tespit edip kayıt altına aldığımız kadarıyla; 2438 gazete haberinin konusu olduk, muhtelif gazetelere 38 tam sayfa söyleşi verdik, hakkımızda 147 köşe yazısı yayınlandı. 58 basın bildirisi yayınladık. 47 adet TV haber programına katıldık, 160 kez TV Ana Haber programlarında görüşlerimizi ifade edebilme olanağı bulduk, Radyo-TV programlarına telefonla katılma sayımız ise 204’dür. Bu rakamları kamuoyu oluşturmada basının önemine binaen aktardım. Alevilerin birliği, bütünlüğü, cesareti, haklılığı, disiplini sonucu, oluşturduğumuz barışın dili üslubumuzla da elde ettiğimiz kamuoyu baskısı, devleti, hükümeti, sorunlarımızı çözme yolunda adım atmaya zorladı. Ve bildiğiniz AKP’nin “Alevi Açılımı”, “Alevi Çalıştayı” süreci başladı. Bu sürecin nasıl başlayıp, bittiğini buradaki bütün canlar biliyor. Ayrıntılarına girmeyeceğim, ama çıkarttığımız sonuçlar şunlar:· Devlet eski devlet, Hükümet eski hükümet, AKP bildiğimiz eski AKP’dir. Açılımcı gibi gözüken, her açılım dedikçe kapanan, bizim taleplerimiz üzerinden, kendi gizli ajandasındaki palanlarını hayata geçirmeye çalışan kurnaz AKP. Gaz alan, balans ayarı yapan, ipe un seren, AKP. Muaviye’den bu yana Ehlibeyt, Aleviler, Kızılbaşlar hakkında beyin damarlarımın zarlarına işlemiş olan iftira dolu kanaatlerinde hiçbir değişiklik olmamış olan AKP.· Alevilik İslam içi-dışı tartışmaları ve dedelere maaş projeleriyle evimizin orta yerine ateş düşürmeye çalışan AKP. · Alevileri bırakıp Alevilikle uğraşan, kendince bir Alevilik tanımı yaparak bizlere kendince bir elbise giydirmeye çalışan terzi AKP.Biliyorsunuz AKP’nin Anayasa Değişiklikleri önerisi Meclis Genel Kurulunda oylandı, Anayasa Mahkemesi süreci sonrası büyük bir olasılıkla Halkoyu’na sunulacak.Biz 20 milyon Alevi, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersiyle ilgili hiçbir değişikliği önermeyen bu Anayasa’ya “Evet” oyu mu vereceğiz?...Bu zulüm devam etsin mi isteyeceğiz.Şimdiden ilan ediyoruz: Bu oylamada 20 milyon Alevi “Hayır” diyecektir.AKP bu çaba içindeyken bizimkiler farklı mıydı?...“Aman bizi de bu çalıştaylara dahil edin” diyerek, Bakan Çelik’in, Çalıştay yürütücüsü Subaşı’nın kapısında elpençe duranlar, araya arabulucular, ricacılar koyanlar, Milletvekili, Bakan arayanlar, rol çalıp Alevi sözcüsü, temsilcisi olduğunu iddia edip, AKP ile sonuna kadar dans edenler, kendileri üzerinden AKP’nin her türden hilesine hurdasına payanda olanlar. Defalarca onlarla yemeğe oturanlar… Alevi mücadelesi tarihi bu Hızır paşaları da kendi kalın defterine yazacaktır. Bir diğer sonuç da şudur: Haklıyız, kazanacağız. 20 milyon insanın önünde hiçbir hükümet duramaz. Dünya değişti, biz değiştik, Sünniler değişti, devlet’te, hükümetler de değişecektir, değişmelidir. Siyaset ve siyasiler de değişmelidir. Çünkü çağımız İnsan Hakları çağı, “Eşit Yurttaşlık Hakkı” çağı… Kaldı ki çok şey mi istiyoruz?... Son derece insani, vicdani, meşru taleplerimizle barışın dilini konuşuyoruz.”Örgütlülüğümüzü daha da pekiştireceğiz, daha da sağlamlaştıracağız. Kararlılığımıza kararlılık, enerjimize enerji katarak, bu iki yılda olduğu gibi halkımızla birlikte yürümeye devam edeceğiz. Çünkü; pirlerimiz, Hünkarlarımız, Sultanlarımız bize böyle söylediler, çünkü Bingöl Karlıova’nın bir köyünden telefonla bize ulaşan Mehmet Amca; “imdat”diyor “İmdat …. Bize zorla ezan dinletiyler…” şu anda, ne menem bir şey olduğu; gözüküyor ki uzun bir yargılama süreci sonucunda belli olacak olan Ergenekonculardan İbrahim Şahin’in suikast planı listesinde adımızın da yazılmış olması bir yana, hakkımızda açılmış olan iki davada yargılanıyoruz. Bu iki dosyanın davacılarından biri İzzettin Doğan iken diğeri Maraş Katliam Davası’nın bir nolu sanığı Ökkeş Kenger (Şendiller) dir. Davacısı veya davalısı Alevi olan, konusu hakaret, darp, hak ihlali, taciz, sürgün, göreve son verme, Kuran Kursu yönetmeliğine aykırı davranma vb olan 8 davayı da hukuk büromuz, Avukat arkadaşlarımız aracılığı ile izlemekte, Genel Başkanlık düzeyinde duruşmalarda hazır bulunmaktayım. Sevgili canlar; bütün bu iki yıl boyunca; salonlarda, yollarda, meydanlarda bizi yalnız bırakmayan, her aşamada gücümüze güç katan; siyasi partilerimize, milletvekillerimize, emek örgütlerimize, sendikalarımıza, odalarımıza, birliklerimize, federasyonlarımıza, yöre derneklerimize, köy derneklerimize, aydınlarımıza, sanatçı dostlarımıza, bir bütün olarak medya dünyasına, TV kanallarımıza, radyolarımıza, gazetelerimize, internet yayıncılarımıza, ajanslarımıza, özel olarak da Tekel İşçilerine, İzmir – Karşıyaka Belediyesi Kent AŞ İşçilerine çok çok teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum.
Sözlerimi Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin şu güzel sözleriyle bitirmek istiyorum.
“ Şu beş şey her şeyin en yazığıdır:
Güneşe karşı ışıyan ışık, Kör bir göz karşısındaki güzel bir yüz,
Çorak bir toprağa düşen güzel yağmur,
Karnı tok biri önündeki hoş bir yemek,
Ve bir ahmağa söylenmiş hak bir söz.”

25 Nisan 2010 Pazar

  • AKP TEHLİKELİ İŞLER YAPIYOR!...
  • DİYANET’İ RESMEN FETVA KURUMUNA DÖNÜŞTÜRÜYOR.
  • TÜRKİYE’Yİ İRANLAŞTIRIYOR.
  • HALKI AYRIŞTIRIYOR.

Basına ve Kamuoyuna

AKP hız kesmiyor.

Freni patlamış kamyon hızıyla ülkemizi şeriata doğru götürüyor.

Anayasa Tartışmaları, Başkanlık Sistemi, Yargı’ya Müdahale Tartışmaları sürerken, bu toz-duman içinde hükümet, sessiz sedasız, “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevlerini düzenleyen kanun’da” önemli değişiklikler içeren bir tasarıyı TBMM’de komisyondan geçirdi. Muhalefet partileri de buna onay verdi.

Bu yasa tasarısı Meclisten geçerse, şunlar olacak:

  • DİB Türkiye’nin en büyük KİT’i olacak ve doğrudan Başbakan’a bağlı olacak,
  • Diyanet İşleri uzmanı, uzman yardımcısı, imam-hatip ve müezzin-kayyımlar dışında, uzman imam-hatip, baş imam-hatip, baş müezzin, kuran kursu öğreticisi, kuran kursu uzman öğreticisi, kuran kursu baş öğreticisi gibi yeni kadrolar oluşturulacak.
  • İl ve ilçe müftülüklerinde, ihtiyaca göre şube müdürlükleri kurulacak,
  • Başbakanlık müşavirliklerinin sayısı on beş’e çıkartılacak.
  • Türk Diyanet Vakfı ile doğrudan organik ilişkiler kurularak kamu görevlilerinin bu vakıfta çalışabilmesinin önü açılacak.
  • DİB, Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi’nin sermayesi yirmi katına çıkartılacak,
  • DİB’na bağlı tüm personel’e dokunulmazlık sağlanacak, görevleriyle ilgili bir suç işlemeleri halinde, amirinin izni olmaksızın yargılanamayacaklar.
  • Din İşleri Yüksek Kurulu, istek üzerine görüş bildirmek yerine, bundan böyle karar verebilecek.
  • Başbakanlığın havalesine gerek kalmaksızın, bundan böyle, eserleri dini bakımdan doğrudan inceleyip mütalaa verebilecek,
  • Kendilerince hatalı ve noksan buldukları eserleri Sulh Hukuk Mahkemesi kararı ile toplatıp imha edebilecekler. Resmi anlayış dışındaki hiçbir İslam yorumuna izin vermeyecekler. Kenan Evren gibi kitaplar yakabilecekler.

Ve daha bir çok şey.

DİB büyüyor.

Yetkileri genişliyor.

Parsı, kadrosu artıyor.

Biz Aleviler başta olmak üzere, ülkemizin, demokratik, laik, çağdaş, ilerici, solcu, sosyalist insanları; “din devletten, devlet dinden elini çeksin, laik bir devlette böyle bir kurum olmaz, devlet dini örgütleyemez, finanse edemez, kullanamaz ve aynı zamanda din de devletten beslenemez, laik devletin olanaklarını kullanamaz. Bu kurum lağvedilmelidir.” derken ve bunun için mücadele ederken; AKP, herkese inat “alın size yeni Diyanet” diyor.

Bu, tehlikeli bir durumdur.

Bu, İran’a benzeme çabasıdır.

Bu, şeriata doğru giden yolda “alıştıra-alıştıra” atılan adımlardan biridir.

Ne Almanya’da muhalefet, muhalefet olabilseydi, ne de İran’da… Ne Hitler iktidar olabilirdi, ne de Humeyni.

Halihazırda namaz vakitlerinde çarşılarda, bütün dükkanlar kepenklerini kapatmak zorunda kalıyorlarsa, yarın aynı şey, devlet daireleri, okullar ve kışlalar da da olacaktır.

Eğer örgütlenmezsek, eğer güçlerimiz birleştirmezsek, eğer mücadele edip direnmezsek, ya türban giyip takke takacağız ya da kendimize yeni bir ülke arayacağız.

Bu uzak bir olasılık değil, yarın gibi yakındır. Halkımızı, bu gerçeği bir kez daha görmeye, tedirgin olmaya, uykusuz kalmaya davet ediyoruz.

Saygılarımızla.21.04.2010

Ali BALKIZ

Alevi Bektaşi Federasyonu

Genel Başkan

6 Nisan 2010 Salı

İNANCI ÖĞRETENE CEZA

Evde Çocuklara Aleviliği Anlatan 10 Kişiye Üç Yıla Kadar Hapis Talebi
Hükümetin, Alevi çocuklarının din eğitimini cemevlerinde almasına yönelik çalışmaları sürerken, Hatay'ın Samandağ ilçesindeki Alevi köylerinde yüz yıllardır uygulanan bir gelenek mahkemelik oldu.
Ailelerin talebi üzerine, evlerde çocuklarla Alevi inancı hakkında bilgilendirme ve sohbet toplantıları düzenleyen 10 inanç önderi hakkında altı aydan üç yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Davanın ilk duruşması bugün yapılacak. Samandağ’da, ailelerinin onayıyla çocuklara Alevi inancı hakkında bilgilendirme ve sohbet toplantıları düzenleyen Alevi inanç önderi 10 kişi hakkında, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği’ne aykırı olarak Kur’an Kursu faaliyetlerinde bulundukları gerekçesiyle altı aydan üç yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın ilk duruşması bugün yapılacak.

Kuran kursu için tespit yok Hakkında dava açılan Ulvi Değerler Derneği Başkanı Zülfikar Çiftçi olayı şöyle anlattı: “Okullarda veya Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bize hitap eden bir kurum olmadığı için yüz yıllardan beri süren, inançlarımızı çocuklarımıza aktarmak için evlerde yaptığımız sohbetleri toplantıları vardır. Bu ailelerin isteği üzerine bedelsiz olarak yapılır. Geçen yaz Samandağ’a dışarıdan gelen yabancılar Kuran kursu açtı. Tepkiler üzerine yerel bir gazete bu olayı duyurarak, ‘çocuklarınızı kimlere gönderdiğinize dikkat edin’ uyarısı yaptı. Ancak bu haberi ihbar kabul eden kaymakamın talimatıyla, savcılık harekete geçerek bizim ev sohbetlerimizi tespit ettirdi. Uygulama rutin denetim şeklinde yansıtıldı. Sonradan altı inanç önderi toplam 10 kişi hakkında mahkeme celbi geldi. Ancak, Kuran kursu için tespit yapılmadı. Dernek çatısı altında halen çalışmalarını yürütüyorlar.” Ersin Meclis’e taşıdı
Olayı Meclis gündemine taşıyan CHP İzmir milletvekili Ahmet Ersin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi vererek, önergede, “Bir yandan Alevi açılımından söz ederek, Alevi çalıştayları düzenleyip, bir yandan da Alevi çocukları kendi inançları hakkında bilgilendiren Alevi önderlerine, altı aydan üç yıla kadar hapis istemiyle dava açılması çelişki değil mi? Devlet ilgilenmediğine ve bilgilendirmek, öğretmek isteyenler de cezalandırıldığına göre, Alevi İslam inancına sahip çocuklar, kendi inançlarının esaslarını nasıl öğrenecek?” sorularına yer verdi.
Ersin, Radikal’e yaptığı değerlendirmede de, davanın Samandağ Kaymakamı’nın girişimi üzerine, Türk Ceza Kanunu’nun TCK’nın ‘kanuna aykırı eğitim kurumu’ başlıklı 263. maddesine dayanılarak açıldığını, bu hafta Samandağ Sulh Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşmanın yapılacağını söyledi. Ersin, şöyle konuştu:
“Alevi çocukların kendi inançlarını öğrenmelerinde devletin bir katkısı yok, görevini de yerine getirmiyor. Kendi imkânlarıyla ağaçların altında, parkta sohbet ederek inançlarının esaslarını öğrenmek isteyenlere de engel olunuyor. O zaman bu çocukların sonu ne olacak? Kaçak Kuran kurslarıyla kimse ilgilenmiyor ama 8-10 tane Alevi çocuğuna inancının esaslarını öğretmek isteyen kişiler cezalandırılıyor. İnsan haklarına aykırıdır bu durum. Asimilasyon yolunda önemli bir aşama bu. Alevi açılımından birlik değil ayrımcılık çıktı.”

RADİKAL

3 Nisan 2010 Cumartesi

ASİMİLE OLMUŞ ALEVİ MİLLETVEKİLİ

İşte AKP Alevisi… 01-04-10

Tıpkı sigara paketleri üzerinde yer alan resimler gibi yan taraftaki resme bakarak, duyarlı Alevilere seslenmek istiyorum: “Eğer çocuğunuz gelecekte resimdeki şahsa benzemesini istemiyorsanız, asimilasyon politikalarına karşı uyanık olun”.

AKP Kütahya Milletvekili Hüseyin Tuğcu… ‘Sözde’ Alevi kökenli, ‘özde’ Türk- İslam sentezci… AKP’nin kurucularından olmasına rağmen ilk seçimde milletvekili olarak kötü bir sıradan aday gösterildi. Sebebini söylemeye gerek yok sanırım. İkinci seçim öncesi ‘AKP’nin 330 milletvekilinden hiçbiri Alevi değil, bu nasıl Türkiye partisi’ çıkışlarını susturmak amacıyla Reha Çamuroğlu ve İbrahim Yiğit ile birlikte iyi bir sıradan milletvekili adayı olarak gösterildi.

Artık mecliste olan Tuğcu, Alevilik ile ilgili sahibinin sesini aşan bir üslupla açıklamalarda bulunmaya başladı. İlahiyat Fakültesi mezunu olan Hüseyin Tuğcu, geçtiğimiz günlerde AKP Hükümeti’nin Saadet Partisine gönülden bağlı Milli Görüş’ün Avrupa’daki hâkimiyetine son vermesi amacıyla kurdurduğu Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin (UETD) toplantısında konuştu.

Tüm mahlûkatlar ölüden elini çeker
Konuşmasında baştan sona Alevilere çirkin iftiralarda bulunan Hüseyin Tuğcu’nun ağzından şu cümleler döküldü: “Eğer bugün birileri cem evine karşı çıkıyorsa bir Alevi olarak kendime şunu sormak zorundayım. Ne işi vardı o teröristin devletin temeline dinamit koyan o serserinin, o zavallının cenazesinin cem evinde. Kendimizi otokontrol şeklinde sorgulayarak hesaba çekmemiz gerekiyor…” En azılı şeriatçıların bile konuşmaktan çekineceği bu cümleleri hiç utanmadan sarf eden bu zavallıya sormak lazım. Hizbullah, İBDA-C ve diğer dinci örgütlerin öldürülen militanlarının cenazelerinin camilerden kalkması konusunda ne düşünüyor?

Biz Aleviler, inancımız gereği ölenlerin amel defterlerinin kapandığına ve tüm mahlûkatların ölenden el çektiğine inanırız. Bu inanca sahip olan bir toplum ibadethanesine gelen cenazenin yaşamlarının sorgulanmasının kendilerin isi olmadıklarını iyi bilirler. Alevilikten uzak bu sahsın inancımız ile ilgili gerçeklere yabancılaşmış olmasına da şaşırmamak gerek.

Resme dikkatle bakın…
Arif Sağ’ın Madımak Katliamı’nda Muhlis Akarsu’yu öldürdüğüne iddia eden şeriatçı gazete paçavralarını sallayan bu resme uzun uzun baktım. Bıyık şeklinden tutun da, surat hatlarındaki nursuzluğa kadar kesinlikle ‘ben Alevi değilim’ diye bağıran bir portre var karşımda. ‘Asimilasyon politikaları bu kadar mı insanı özünden uzaklaştırır’ diye düşünmeden geçemiyorum. Tıpkı sigara paketleri üzerinde yer alan resimler gibi yan taraftaki resme bakarak, duyarlı Alevilere seslenmek istiyorum: “Eğer çocuğunuz gelecekte resimdeki şahsa benzemesini istemiyorsanız, asimilasyon politikalarına karşı uyanık olun” AKP’nin Alevilikle ilgili asimilasyon politikasının en önemli yapıtaşlarından biri olan Tuğcu’ya sormak istiyorum: “Ey Hüseyin Tuğcu, anladık. Koltuğu kaptırmak istemiyorsun ama bu kin nedir? Eğer gerçekten Alevi kökenli isen ecdatların kemiklerini sızlattığının farkında değil misin? Makam, güç ve şöhret bu kadar mı insanin gözünü karartır? Anladık Alevilik kimliğini kaybetmişsin ama hiç değilse akademisyen kimliğinden utan da bu tür açıklamalarda bulunma!”

Son olarak toplantıda bulunan Almanya Alevi Birlikleri Genel Sekreteri Hüseyin Mat’ın bu çirkin konuşmalar karşısındaki onurlu çıkışından dolayı da kendisini tebrik ediyorum. Anlayacağınız AABF’li Hüseyin ile AKP’li Hüseyin arasında fark var.

* Alevilerin Sesi Dergisi 136. Sayı Editör Yazısı

21 Mart 2010 Pazar

ALEVİ DERNEKLERİNİN BASIN AÇIKLAMASI

Biz Sayın Bakanı Federasyonumuza Kahve İçmeye Davet Ediyoruz.
Basına ve Kamuoyuna,
“Alevi Açılımı”, “Alevi Çalıştayı” moderatörü Sayın Necdet Subaşı, Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik’in; 20 Mart Cumartesi günü, Ankara’da, bir otelde, birlikte bir yemekte buluşma davetlerini kurumlarımıza ilettiler. Yemeğin amacının ne olduğu, verilmek istenen mesaj davet edilenlerden saklanmaktadır.
Öncelikle Sayın Çelik’e bu nazik davetleri için çok teşekkür ederiz.
Ama ne yazık ki AKP’nin sözde alevi açılımına sahte toplumsal destek sağlamayı amaçladığını ve tek yanlı bir söylemle geçiştirileceğini düşündüğümüz bu davete katılmayacağız.
Çünkü: Bizim açımızdan Alevi toplumunun talepleri açıklıkla söylenmiştir. Toplumumuzun her talebi, çözüm önerilerimizle birlikte hem, Sn Bakan’ın yüzüne, hem miting meydanlarında yüzbinlerce yurttaşın ortak sesi olarak, hem de basın-medya yoluyla her fırsatta dillendirilmiştir, dillendirilmektedir. Yetinilmemiş, AİHM dahil, birçok mahkeme kararlarına da bağlanmıştır.
Sofralar her zaman paylaşılır.
Önemli olan çözüm üretmektir.
Çözüme dair AKP Hükümeti’nin ne somut bir adımı vardır ne de niyeti.
Tam aksine, Hükümet, Alevilerin taleplerini sulandırma,Sünni zihniyetin duygularını okşayarak çözümsüz hale getirme, gayreti içindedir. Daha da kötüsü; Alevi Taleplerini hazır bu konular gündeme gelmişken kendi ajandasındaki plan ve projelerini hayata geçirmenin aracı kılmak istemektedir.

Bizler, şu Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi belasından kurtulalım derken; onlar çalıştay yöneticileri ikinci bir Din Dersi ihdas edeceklerini söylemektedirler. Bizler; laik bir devlet’te Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurum olmaz, olmamalıdır derken, AKP Kurmayları Diyanet İşleri Başkanlığını, daha çok bütçe, daha çok kadro ile donatarak müsteşarlık düzeyine yükseltmek istemektedirler. Daha dün yeni bir şey öğrendik gazetelerden; diyanet mensupları meslekleriyle ilgili olarak bir suç işlerlerse, Diyanet İşleri Başkanı’nın izini (oluru) olmaksızın soruşturulamayacak, yargılanamayacaklarmış. AKP’nin dokunulmazlıkları çok sevdiğini biliyorduk zaten, ama bu kadarı “pes doğrusu” dedirtecek cinstendir.
Sayın Bakan; Madımak Oteli’nin müze olup olmayacağını Sivaslılar’a sormak, Alevi taleplerini Sünniler’e sormak gibi garip bir yaklaşım içindedir. “Bir tarafı ihya ederken diğer tarafı İhmal etmek” sözü tam da bu anlayışın ürünüdür. “İpe un sermek” dediğimiz şey de budur işte. Sivas’ta yaşayanlarla- Sivas’ın dışında yaşayanları, Alevilerle-Sünnileri karşı karşıya getirmek… Bu düşünce, anlayış, plan zararlıdır, tehlikelidir, sonuçları hesaplanmamış kötü bir yaklaşımdır. Hükümeti, devleti devreden çıkartıp “ne haliniz varsa buyurun siz size çözün” demektir.
Sn Bakan, önce bunu düzeltmelidir.Sonra da;
- AKP nin, Devletin Alevisini yaratma, giderek; o yapay, muhataplar üzerinden sorunu sulandırma politikasından vazgeçmelidir.
- Hep; “Samimiyiz, bize inanın” diyorlar. Size nasıl inanalım?.. Çalıştaylar sonucunda kaleme alınan “Ön Rapor”daki, değiniler, tespitler, önerilerden hangisi bizim sözümüzdür, hatta kaçı, Kızılcahamam’daki son çalıştay’a katılan Alevi sözcülerinin sözüdür?
- Alevi örgütlerini ve Alevileri bölme kendine yedekleme çabasından; dahası Alevi Açılımı adı altında Alevilere yönelik psikolojik harekat yürütmekten vazgeçmelidir. -
AKP; açılımcı, özgürlükçü, eşitlikçi, demokrat, laik sıfatlarıyla tanımlıyor kendini. Gerçekte ise demokrat ve özgürlükçü değildir. Öyle olmadığını son Anayasa Tasarısındaki önerilerinden görebiliyoruz. Parti kapatma, HSYK vb konulardaki önermeleri bir yana, Alevi Çalıştaylarında sıkça gündeme getirdiğimiz Anayasa’nın Zorunlu Din Derslerini ve DİB’nı düzenleyen maddelerine ilişkin neden bu tasarıda bir tek cümle edemiyorlar. AİHM’ninzorunlu din dersi uygulamasının hak ihlali olduğu yönündeki kararını, Anayasa’daki 24. madde dururken nasıl uygulayacaksınız?. AKP kendine demokrat!...Değilse eğer, Sn Bakanı dinlemeye hazırız.Hazır olmayan AKP Hükümetidir. Çünkü: Diyanet Kurumunun vesayeti altındalar. Hani şu son yılların gözde konusu Asker-Ordu vesayetinden söz edilirken, diğer bir vesayet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığından hiç söz edilmemesini manidar buluyoruz. Çünkü Diyanet’in her sözü, her fetvası Hükümet için neredeyse (hâşâ) Hadis mertebesindedir.
Değilse; kanıtlasınlar.
Sn Bakanı dinlemeye hazırız.
Haklı olduğumuzu biliyoruz.
Alevi Yurttaşlar olarak, bu güzel yurtta herkesle eşit koşullarda mutlu yaşamak istiyoruz. Sünni kardeşlerimizin, bizi anladıklarını, hak verdiklerini, desteklediklerini biliyoruz. Sorun hükümette, sorun devlette, sorun bürokraside. Sorun Alevi köylerine okul yapan komutan’ı bu nedenle de suçlayan Erzurum Savcısında, sorun Tekel İşçilerini desteklediler diye 24 Alevi öğrencinin eline tasdiknamelerini veren okul müdüründe; sorun HSYK’nde kaç Alevi yargıç bulunduğunu merak eden zihniyette sorun çok…
Sayın Bakanı Federasyonumuza davet ediyoruz. Bunca “Alevi Açılımı-Alevi Çalıştayı” söylencesinden sonra, bizlerle ve elbette kamuoyu ile paylaşacakları yeni sözleri, bilgileri, öngörüleri varsa buyursunlar.
Bir acı kahvemiz her zaman vardır.
Saygılarımızla.
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali BALKIZ
Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Tekin ÖZDİL
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Fevzi GÜMÜŞ
Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali KENANOĞLU

4 Şubat 2010 Perşembe

SELAM SİZLERE TEKEL İŞÇİLERİ

Mücadeleniz halka örnek olsun
Selam sizlere Tekel İşçileri
İşçi sınıfı uyanacak sizle
Selam sizlere Tekel İşçileri

Akın akın geldiniz Ankara'ya
Destan yazarak girdiniz kavgaya
Birgün değil eylem sürecek aya
Selam sizlere Tekel İşçileri

Aileden , yuvadan , sıladan uzak
Hükümet kurmuştu dörtce ile tuzak
Yavuklun soğuktu göndermiş kazak
Selam sizlere Tekel İşçileri

Devlet hakkınızı vermiyor size
Kazanılmış bir hak geliyor göze
Diren ha yoldaş kış olmazsa yaza
Selam sizlere Tekel İşçileri

Nevzat'ım sizlerle gurur duyuyor
Rehabet mi çökmüş bu halk uyuyor
Din iman diyerek bizi soyuyor
Selam sizlere Tekel İşçileri

Nevzat ÖZDEMİR /Malatya 04.02.2010

2 Ocak 2010 Cumartesi

ŞEN OLSUN


Amed’de, Dersim’de, İstanbul’da, İzmir’de aynı özgürlük utku için kol kola girmeliyiz.Yobazına, ırkçısına, katil övücü namussuzuna, birlikte dur demeliyiz.Tüm halkların kendi dillerini özgürce kullandıkları, yaşam hakkını savunalım. Sonuna kadar kışkırtalım barışı, eşitliği ve kardeşliği.2010 bu kapıyı aralasın bize.Yürekleri şen olsun halklarımızın. Birlikte yıkayalım, namuslu genç ellerimizi Munzur Çayında ve birlikte devşirelim Cudi dağının doruğundaki Berivan çiçeklerini. Şen olsun…2009, getirdiği tüm acılarla ve buruk sevinçlerle geldiği gibi gidiyor.Elbette insanlık tarihi açısından ardında bıraktığı kazanımlar da var. Ama ülkemde yokluk-yoksulluk-işsizlik-sahtecilik her tür hak ihlali, darbe dönemlerini aratmayacak bir biçimde yaşandı, yaşanıyor.Şu son günler, yeni bir alt-üst oluşa doğru hızla iteleniyoruz. ‘Açılımlar’ adı altında ülkeye giydirilen siyah kefen, baskın seçim hazırlığındaki AKP’ nin elini güçlendirmek adına iyi bir aldatmaca olsa gerek!Ateş-barut ve kan kokusu, kardeşliğin tam orta yerinden tüm ülkeyi sarmadan, barışın egemen olması için ortak bir aklı yaşama katmak gerektiği ise gün gibi açık.Galiba artık, nar’ın çatladığını ve tanelerin dağılmak üzere olduğunu iyiden iyiye algılamamız gerekiyor! Kardeşlik, bir arada yaşamının hamurunu oluşturacak bir söylem olmaktan öte bir şey olmalıdır ve mutlak toplumsal gerçekliğimiz yeniden düşünülmelidir.Bu durum, AKP’nin gerici aklının kavrayacağı bir gerçeklik olmaktan çok daha ötededir.Bütün meselenin, içimizdeki barışı kışkırtmaktan geçtiği, yaratılan korkunun geliştirdiği düşmanlığı yenecek tek gücün de bu damarda gizli olduğunu algılıyorum.Dinci gericiliğe, ırkçılığa ve buradan beslenen dönekliğe en iyi yanıt, barışın evet yalnızca barışın kazanımı ile verilecektir.Biz, bizlere düşeni yapmaya hazırız.Biliyoruz ki: sanatsal duyarlılıklarını yitirmiş toplumlarda çöküntüler, yok oluşlar, parçalanmalar daha hızlı gelişmiştir. Birbirlerinin kültürel zenginliklerine sırt çeviren halklar, ayrışmanın da ilk adımlarını atmışlardır.Bu anlamda bu ülke sanatçılarına düşen görevler, önümüzdeki yıl daha da can yakıcıdır.Eğer bu ülkede barış; bir şiirde, bir ezgide, bir dans adımında, bir resimde, bir film karesinde, bir oyunda, bir sözcükte gizliyse onu ortaya çıkarıp, kardeşliğin zeminine serpiştirecek olanlar, elbette yine bu ülkenin sanatçıları olacaklardır.Akıtılan kardeş kanı üstüne ağıt yakmak yerine, kanı durduracak sözü silah edinmek, tüm sanat alanlarının önündeki en önemli görev olsa gerek.Bu anlamda yüzünü geleceğin gerçekliğine dönmekten ve hepimizin yüreklerini ısıtacak o güneşin altında birlikte sofra kurmaktan başkaca hiçbir çaremiz yok.Yoksa gericiliğin ve ırkçılığın siyasal çöplüğünde oluşturulan bu pis kavga, bir kardeş kanı olarak üstümüze sıçrayacak.Kürt sanatçı dostlarımızın 2009 yılı içinde, ‘birbirimizi tanımalıyız’ diyerek yaptıkları çağrıyı bu anlamda önemsiyorum.Evet sonsuz doğrudur, birbirimizi tanımalıyız. El sürmeliyiz şiirlerimize, ağıtlarımıza.Halaya durmalıyız aynı gökyüzünün maviliğinde.Demirci Kava ile Nazım’ı, Ahmet Arif ile Sabahattin Ali’yi kuşanmalıyız yeniden.Fırat ile Kızılırmak gibi coşkun olmalıyız aynı su yatağında.Aldanmadan namussuzluğun kara yüzündeki pis gülüşlere, uçsuz-bucaksız maviliklere savurmalıyız özgürlük türkülerimizi.Din cambazlarına ve de ırkçı katliamcılara boş bırakmadan meydanı, eşitliği haykırmalıyız tüm insanlığa.Bu ülkenin tüm yoksulları için açmalıyız sahnelerimizin perdelerini.Emekçilerimiz için, hak arayan işçilerimiz ve işsizlerimiz için birlikte çıkmalıyız alanlara.Soygunculara, hortumculara, hırsızlara, bezirganlara birlikte dur demeliyiz.Kapıkulu ağalığına, eline silah verilip kardeş kanı dökmeye hazır hale getirilmiş koruculuğa, meydanda cirit atan cinayet şebekesi kafatası avcılarına birlikte hayır demeliyiz.Birlikte dur demeliyiz aşiret geleneğinin din cambazlığına.Üniversite avlularında, fabrika önlerinde, gemi tersanelerinde birlikte yükseltmeliyiz iş-eğitim-sağlık ve yaşam hakkını.Amed’de, Dersim’de, İstanbul’da, İzmir’de aynı özgürlük utku için kol kola girmeliyiz.Yobazına, ırkçısına, katil övücü namussuzuna, birlikte dur demeliyiz.Tüm halkların kendi dillerini özgürce kullandıkları, yaşam hakkını savunalım. Sonuna kadar kışkırtalım barışı, eşitliği ve kardeşliği.2010 bu kapıyı aralasın bize.Yürekleri şen olsun halklarımızın. Birlikte yıkayalım, namuslu genç ellerimizi Munzur Çayında ve birlikte devşirelim Cudi dağının doruğundaki Berivan çiçeklerini.Biz varız. Orhan AYDIN