2 Ekim 2009 Cuma

HANGİ KİTABI AÇDIYSAM İNSANI GÖRDÜM

Hasan Dede.
Hangi kitabi acdiysam, hangi Dervis-in ve tavvufcunun gecmis hayatini okuduysam gördümki bütün kapilari acan insan.Hasan Kilavuz
Hangi kitabı açtıysam, hangi Derviş`in ve tasavvufcunun geçmiş hayatını okuduysam gördüm ki bütün kapıları açan insan, bütün kutsal mekanlarda oturan insan, söyleyen insan, dinleyen insan, düşünen insan, dertlere derman, yaralara merhem olan insan.Bundan dolayı yukarıdaki başlığı yazıma uygun gördüm.Ben çocukluğumu ve gençlik yıllarımı alevi-kızılbaş ocaklarının en yoğun bulunduğu Dersim ( Tunceli ) bölgesinde geçirdim. Orta öğrenimimi Tunceli ve Elazığ’da bitirdim. Bu bölgede Baba Mansur, Kureyşan; Sarı Saltık, Ağuçan; Cemal Abdal, Derviş Geevr ( Derviş Beyaz), Seyid Sabun ( Seyid Safi ) gibi alevi ocakları ve bu ocaklara bağlı talipler yaşıyor. Buralardaki ocakzade pirler olsun veya onlara talip olan aileler olsun, yaşamlarının her alanına, çalışırken, konuşurken, ibadet yaparken, misafir olurken, yatarken, kalkarken yalnızca Hak deyimini kullandıklarını yaşayarak duyarak büyüdüm.Son yirmi yıldan beri alevilerin Avrupa’daki örgütlü kurumları içerisindeyim. Gerek görüştüğüm alevi ocakzade mensupları ile olsun, gerekse gidip Türkiye`de bizzat ziyaret ettiğim, Tokat Hubyar Ocağı ve Dedeleri, Merzifon’da Piri Baba Dergahı çevresindeki müritler, Karadeniz’de Güvenç Abdal Ocağı Dedeleri, Hacı Bektaş Dergahı mensupları ( Velayetin Çelebi, Dertli Divani ) Abdal Musa Dergahı mensupları olan müritler, Cogi Baba çevresindeki talipler, Kızıl Deli Sultan Ocağı talipleri, Sivas’ta Pir Sultanlılar ve görüştüğüm diğer insanlar olsun, inanç rituellerinde hep Hak deyimini kullandıklarını gördüm.Küserken Hakkı çağırarak beddua ederlerdi, barışırken Hakkı çağırarak dua ederlerdi. Vedalaşırken birbirlerini Hakka emanet ederler. Kutsal günlerinde veya herhangi bir müşkülün hal edilmesi için pirlerini çağırdıklarında pirin oturduğu döşeğe ( posta ) „Hak Döşeği” derler. Sofraya “Hak Sofrası” derler. Darda kalana, hasta olana, murad dileyene, uzak yola gidene “Hak yardım etsin.” derlerdi. Alevilerin insani kamilleri kendi aralarındaki en koyu muhabbetlerinde “Yanlış yapmayın Hak görür.“ diyerek ona göz verirlerdi, o duyar diye kulak verirlerdi, Hak vurur diye el ayak verirlerdi. Bütün bu meziyetler insanda mevcut, Hak insandadır, kamil insan sıfatında daima aramızdadır ancak can gözü açık olan onu görür, Hak senin gönlünde, Hak senin vicdanında deyimlerinden başka deyimler çok ender kullanılırdı. Köyden kentlere göçün hızlanmasıyla, aleviler metropollere yerleşmeye başladıktan sonra ve alevilerin okur yazar oranı arttıkça, alevi köylerine cami yapıldıkça, alevileri asimile etmek için devlet politikası uygulanmaya başladıktan sonra, aleviler inanç ve ibadet dilindeki, Pir, Rahper, Murşit, Hızır, Hak, Müsahip, deyimlerini yavaş yavaş terk etmeye veya çok az kullanmaya başladılar. Allah ve Tanrı deyimleri alevilerin inanç ve ibadet diline çok sonradan girmiş ve çok az kullanılır. Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmayı onur meselesi yapan Aleviler Kur-ran`ın türkçeleştirme ve ezanın türkçe okunması girişimlerinden sonra Tanrı deyimini kullanmaya başladılar. Sunni İslamın Allah ve Tanrı kavramı ile Anadolu Kızılbaş Alevilerinin Hak kavramı arasında çok büyük ve birbiriyle asla uyuşmayan farklılıklar vardır. İslam’da Allah’ı veya Tanrı’yı tarif edemezsin, onun tekliği kesin ve öylesine katıdır ki asla tartışamazsın, şekli ve görünüşü asla yoktur. Yiyip içen, evlenen, savaşan peygamberin resmini dahi çizemezsin.Aleviler Tanrın’ın özelliklerini anlatırken, gücünü ve becerisini yorumlarken hep insandan örnekler verirler ve Tanrı’ya yalnızca insan boyutuyla bakarlar. Tanrı insan suretinde vücut bulmuştur. Murşitlik makamı ( Murşitlik Postu ) Peygamber Makamıdır diye Aleviler Murşitlerini o makamda görürler. Sen ademi hakir görme Adem sulb-ü nurdur hocaŞu dünyaya gelen herkesHak indinde birdir hoca ( Derviş Kemal )Eskiden çağların değişimi yüz yılları buluyordu. Günümüzde bilim o denli hızla gelişiyor ve ilerliyor ki, çağların değişim süreci oldukça kısalmış , son yirmi ile otuz yıl içinde insanoğlu çağımıza bilim çağı damgasını vurmuş. Doğadaki her şeyin bilimsel açıklamasını yapıyor. Eski ve orta çağların yanlışlıklarını, eksikliklerini ortaya çıkarıyor.Bin yılların uygarlıklarından akıp gelerek oluşturduğu felsefik yapısıyla alevilik değişen ve gelişen çağa ayak uyduran bir inançtır. Çağların değişimiyle kendini değiştiren ve geliştiren aleviler artık “Ben insanım.” diyebiliyor. Çünkü Alevi inancında en yüce varlık insandır. Bu inancın mayası atıldığı günden beri, inanç teorisinin ana konusu hep insan olmuştur. Hayatın her alanında insana yönelmeyi ve insana hizmeti ibadet kabul ederler. Bu inanç ve ibadetin özüdür ve binlerce yıldır bu öz asla değişmemiştir. Bu özün verdiği çoşkudur ki bin yıl önce atalarımızın “Enel Hak.“ Hak bendedir ( Tanrı bendedir ) deyimi yerine, artık aleviler doğrudan “Ben insanım.” diyebilecekleri örgütlü bir yapıları ve kendilerini anlatabilecekleri bilgi ve donanımları vardır. Alevilikte insan tanrılaştırılırken veya Tanrı tarif edilirken insan suretinde vücut bulduğu bütün Alevi Uluları’nın ortak beyanıdır.Çok cehd idub istedüm Yirü göki aradumHiç mekanda bulamadımBuldum insan içinde ( Yunus )Sunni islama göre ise insan yalnız kuldur, Tanrı ile boy ölçüşmek en büyük şirktir. Allah karşısında insanın hiç bir gücü olamaz. İnsanın alın yazısını yazanda odur. Ölünce sorgulayan odur. Cennet ve cehennemi vardır. İbadet ona olan borçtur, bu borcun mutlaka yerine getirilmesi gerekir ancak bu şekilde kulu yaratan Allah’a minnet borcu ödenir.Alevi Kızılbaş inancında insan, bütün faaliyetlerin ve eylemlerin odak noktasıdır. Temel amaç gaye insandır ve insan mutluluğudur. Bilinmeyen, gözle görünmeyen, elle tutulmayana karşı kendini borçlu hissetmez. ( Ben görmedi- ğim Tanrı’ya ibadet etmem , Hz. Ali ) İnsan taşıdığı öz ( can ) itibariyle tanrısal kaynaktan gelir.Evvel benem ahir benemCanlara can olan benem ( Yunus )İnsan çağların akışı içerisinde değiştikçe, bilgisi ve birikimi arttıkça, olaylara ve inançlara karşıda yorum ve anlatımları değişiyor. Bu insanın doğasında olan bir olaydır. Çağdaş uygarlığın yürü dediği yerde inancın dur demesi pek etkili olmuyor. Bir inanç ne denli güçlü olursa olsun uygarlığın gelişimi karşısında yaşama, direnme gibi girişimlerini uzun boylu sürdüremez. Kızılbaş alevilerde insan tarifi ve insan gerçekliği islamdan binlerce yıl öncelere dayanır. Alevilikte vahdet-i vücut düşüncesi aleviliğin Tanrı konusundaki temel düşüncesidir. Vahdet-i vücut, Tanrı ile insanın birleşmesidir. İkisinin bir arada telafuz edilmesidir. Vahdet-i vücut görüşünde Tanrı ile insan arasında senlik benlik yoktur. Birlik vardır. İnsan ile Tanrı’nın bir olduğu kabul edildiği için, insanın konuşması Tanrı’nın kelamı olarak görülür. Konuşan Kuran ( Kuran-ı natık ) deyimi alevilikte sıkça kullanılır. Konuşan Kuran insan dilidir. Kamil insanın ( Pir, Murşit, Evliya ) konuştukları Kur-ran hükmünde olduğu kabul edilir.Alevilikte Hac insan gönlü almadır. Tanrı’nın mekan tuttuğu yer yalnızca insan gönlüdür. Alevilikte niyaz vardır. Tanrı insanı kendi nurundan yarattığına inanıldığı için, taşa toprağa değil insana niyaz edilmesi kabul edilmiştir. Alevilikte bütün muhabbetler yapılırken ve inanç rituelleri yerine getirilirken cemal cemale yapılır. İnsanın özünde Tanrı varlığı yatıyor onun için bütün niyazlaşmalar ( islamın şeriat anlayışına karşılık ) insan yüzüne karşı yapılır. Şeriatçılar ibadetlerinde kıbleye dönüyorlar, alevilerde muhabbetlerinde ve ibadetlerinde insana dönerler.Kızılbaş-alevi inancında insan Tanrı’nın tüm özelliklerini üzerinde taşır. Akıl, fikir, zevk, mutluluk, güzellik, hayattaki her şey tanrısal bir özelliktir. Değerler yaratan toplumsal ve tarihsel bir varlıktır insan. Doğanın ürünü olan başka varlıklarının hiç birinde bu nitelikler bulunmaz. Alevilikte ön ve son yoktur. Her şey devam halinde ve sonsuzdur. Alevilikteki bu görüş diyalektik materyalizmin, “Hiç bir şey ne yoktan var, ne vardan yok olur.” kuralını içinde barındırır. Miskin Hallac-ı Mansur Enel Hak diye çağırırBile dara çekilip ol oda yanan benim ( Şeyhoğlu Satu )Hallac-ı Mansur kızılbaş alevilerin inancındaki Tanrı insan görüşünü net bir şekilde ortaya koyan en korkusuz insandır. Daha çok önceleri “ Görmediğim Tanrı’ya tapmam.” diyen Hz.Ali’nin bu sözü çok uzun zaman alevi inancının kadim dervişleri tarafından halk içinde bazen açık, bazen gizli işlenerek olgunlaştırılmıştır. Alevilerin yukarıdaki bu deyimi sahiplenmeleri ve ona kutsallık yüklemeleri Hallac’ın “ Enel Hak “ diye haykırmasıyla oldu. Bu görüş kısa sürede bütün kızılbaş aleviler tarafından hiç bir şüpheye meydan vermemek üzere kabul gördü ve inançta en kutsal yerine oturtuldu. Bu görüş alevilerin yalnız inanç ve ibadetlerinde değil, alevilerin evrendeki bütün varlıklara yönelik görüşleri bu anlayış doğrultusunda yeni ifadeler buldu.Her yeni ve doğru fikrin bir bedeli vardır. Hallac bu bedeli canıyla veren ve Anadolu Alevilerinin inancında Tanrı insan görüşünün Piri olarak en yüce burca oturan kişidir.Alevilerin bedel ödeyerek savunup günümüze kadar getirdikleri bu yüce zatların görüşleri ne yazık ki aleviyim diyen bazı dönekler tarafından yok sayılmaktadır ve aleviliği şeriatçı bir çizgiye götürme gayretleri içerisindedirler.Alevi toplumunun örgütlü genç kusağında zuhur eden Hallac’ın direngen ruhu hiç bir tereddüde yer vermemek üzere onun bin yıldır savunulan görüşlerini sahiplenerek, bu şeriat özlemcisi türk islam sentezcilerine bu firsatı vermeyecektir.Hallac`tan sonra aleviler için söyledikleri bir kanun olan Seyid Nesimi alevilerin Yedi Ulular’ı içerisindedir. Mücadeleci ve fikirlerinden asla taviz vermeyen bu yüce zat derisini yüzdürmekten çekinmeyerek şeriatçıların tanrısını doğrudan doğruya red etmiştir.Ey beni na-hak diyenlerKandedir beş yaradanGel getir ispatın etKimdir bu şeyni yaradan ( Nesimi ) Şeriatçıların savundukları Tanrı anlayışına karşı o feodal dönemde cahilliğin ve şeriatın kol gezdiği ortamda Seyid Nesimi çıkıyor Tanrı’yı savunanları ispata çağırıyor. Aleviler bu korkusuz dervişi bağırlarına basıp onu ulu bilmişler ve darına durmuşlar.Şeyh Bedrettin Anadolu Alevileri için çok büyük bir değerdir. Alevi önderleri arasında büyük bir yeri vardır. Bedrettin Tanrı insan konusunda kendisinden öncekilerle gönül köprüsü kurduğu gibi, kendisinden sonrakilere de bir mesas veriyor. “Hakka erişmek insanın saf varlığına erişmektir” diyor. Çok açık ve yalın bir şekilde aleviliğin Tanrı görüşünü ortaya koyuyor. Alevilerin Tanrı ve insan görüşü en iyi ve çıplak bir şekilde alevi pirlerinin dua ve gülbenklerinde kendisini gösterir. Bütün gülbenklerin ortak yanı yardım istenenin insan olmasıdır. Gülbenklerde üçler, beşler, yediler, kırklar ve alevi dergah sahipleri, Hacı Bektaşi Veli ve diğer ocakzadelerden yardım istenir.Hiç bir gülbenk yoktur ki, şeriatçıların Tanrılar’ından yardım istensin böyle bir şey asla görülmüyor. İnsanlara yardım edecek güç yine insandır.Dualar böyle diye alevilik böyle olmadı. Alevilikteki inanç ve ibadetin özü böyle olduğu için bu şekilde dua ediliyor. Bir şeriatçı hiç bir zaman insan ismi anarak dua etmez. Alevilerde her şeyin başında insan geldiği için, dualarda , beddualarda ve yeminlerin hemen hepsinde erdemli insan unsuru ön plandadır. Asırlar boyunca alevilik gibi yüce bir inancın temel düsturlarını belirleyenler bu yol ve erkanın serden geçtiği korkusuz önderleridir. Kendilerinden sonra gelen anadolu kızılbaş dervişleri bu ocakların çırasını yanık tutarak söndürmemişler. Pirlerine verdikleri ikrarda sadık kalarak, yeni yeni görüşlerle besleyip Anadolu’da bir deryaya dönüştürdükleri bu inancın bütün gönüldaşlarına aşk-ı niyaz ederim.
Hasan Kılavuz