26 Ocak 2009 Pazartesi

ALEVİLİK NEDİR?
ALEVİLİK, Muhammet Ali'nin aydınlık yoludur.
ALEVİLİK, aydınlıktır, karanlıklann dümanıdır,bır ışıktır.
ALEVİLİK, insanlığın, güzelliğin dostu, düşmanlığın, kinin, garazın, kibirin yok edicisidir. Erginliktir, turaplıktır.
ALEVİLİK, barıştır, sevgidir, kardeşliktir, iyiliktir, güzelliktir. Yaşanılır bir dünya yaratmaktır.
ALEVİLİK, yobazın, bağnazın, gericinin baş düşmanıdır.
ALEVİLİK, cumhuriyettir, laikliktir, demokrasidir, Atatürkçülüktür.
ALEVİLİK, bilimdir, tıptır, ilaçtır, panzehirdir.
ALEVİLİK, ruhun gıdasıdır. Bir aşktır.
ALEVİLİK, Hacı Bektaşi Velidir, Atatürktür, Pir Sultan Abdaldır, Kaygusuz Abdaldır, Nesimidir, Mansurdur, Yunus Emredir, Karacaahmettir, Baba İsaktır, Baba İlyastır, Ahi Evrandır.
ALEVİLİK, sazdır, sözdür, güzelliklerle bezenmiş bir bağdır, gül bahçesidir.
ALEVİLİK, güzelikleri ve dünya nimetlerini paylaşmaktır.
ALEVİLİK, tabiattır, yaratanlardır, yaratacıdan yanadır, üretendir.
ALEVİLİK, insanların, dinine, diline, ırkına, rengine göre ayırmadan sevip bağrına basan bir yoldur, bir felsefedir.
ALEVİLİK, edebiyattır, şiirdir, müziktir, düşünen, düşünmeyen herkes yoldaştır, kardeştir, bacıdır, yarendir.
ALEVİLİK, bilmeyenlere bilgi sunmaktır, kör gözlere değil, gör gözlere Allah'ın bir lütfudur.
ALEVİLİK, inanca korkuyla sarılmak değil sevgiyle sarılmaktır.
ALEVİLİK, halkla bütünleşmek için verilen bir hizmet yarışıdır.
ALEVİLİK, dünya insanlığını her türlü kötülükten kurtaracak "NUHUN GEMİSİ"ni de içine sığdırıp çağdaş dünyaya yeni bir hizmet sunacak olan Muhammet-Ali'nin Ehlibeyt gemisidir.
ALEVİLİK, dinli, dinsiz, yobaz, gerici, şeriatcı, hak düşmanı, halk düşmanı zavallılara da acıyan Allah'tan olanların bile affedilmesini dileyen ince bir yoldur.
ALEVİLİK, bağışlayıcıdır.
ALEVİLİK, hakdan alıp halka, halkdan alıp Hakka ulaştıran semahtır.
ALEVİLİK, çağdaşlıktır, insanoğlunun sımsıkı sarılacagı bir yaşam felsefesidir.
ALEVİLİK, atom bombalarını öldürmek için değil, bilime ışık tutmak için patlayan evrensel bir feza çağının yaratıcılığını savunan bilimsel bir inançtır.
ALEVİLİK, dört kapı, kırk makamdır. Pirlikdir, Mürşitlikdir, Dedelikdir, Taliplikdir, dervişlikdir. Bir CAN'dır.
ALEVİLİK, Nebilerin, Velilerin, Uluların yoludur.
ALEVİLİK, Gönül Kabesini yıkmamakdır.
ALEVİLİK, Cennet ve Cehennem masalları ile kendini avutmamakdır.
ALEVİLİK, Kimsenin inancıyla alay etmemektir. HOŞGÖRÜDÜR.
ALEVİLİK, evrensellikdir.
ALEVİLİK, aleviliği yalnızca bir yaşam biçimi olarak görüp, küçük bir kabın içine hapsetmeye çalışanlara biraz daha gözlerini açmaları için ömür araştıracakları bir bilim dalıdır.
ALEVİLİK, Dünya durdukça sonsuza dek yaşayacak olan bir HAK'tır. Dünya dinidir, insanlık yoludur, Hakkin batılı yok ettiği bir çizgidir.

25 Ocak 2009 Pazar

Alevilikle İlgili Kavramlar..
Kadim
: Başlangıcı geçmişin derinliklerinde bulunan pek çok eskiye uzanan, öncesiz.
Kandil: Güneş-yıldız anlamında kullanılır.
Serçeşme: Bütün dinlerin kaynağı.
İnsan-ı Kamil: Olgun insan
Kırklar Cemi: Yaradılışı anlatan ilk cem
Güruh-u Naci: kırklar ceminde kırklardan birinin özünü kattığı seçilmiş varlık.
Ocak: Alevilerin örgütlenme biçimi.
Düşkün: Alevi yoluna ve erkanına ters davranışlarda bulunan kişilerdir.
Beloğlu: Şeriat kapısı müridleri.
Yoloğlu: Tarikat kapısı müridleri
Derviş: Marifet kapısı müridleri
Baba: Hakikat kapısı müridleri
Devriye: alevi inanışında insan ruhunun asıl kaynağı olan gerçek varlıktan ayrılıp tekrar ona dönünceye kadar geçirdiği evrelerdir
Eren: İnsan-ı Kamil mertebesine ulaşmış kişiler.
Enel Hakk: Varlığın Birliği Ayin-i
Cem: Alevi ibadetinin temel taşı.Evrenin ve insanın yaratılışının mistik bir sunumu. Ritüellerin, söz, müzik ve dansla bezendiği, masalsı bir anlatım şeklidir.
Gülbeng: Ayin-i Cemde okunan dualar.
Semah: Ayin-i Cemin temel dansı, ritüeli.
Pervane: Semah dönen kişi (gezegen)
Pervanelik: Uzay
Tevhid: Ayin-i Cemde varlığın birliği ilkesinin ifadesidir.
Miraçlama: Ayin-i Cemde, bu bölümde seçilmiş varlığın (Güruh-u Naci) gökyüzüne alınması hikaye edilir.
Elest-i Bezmi: Kırklar Meclisi
Musahip: Aralarında kan bağı bulunmayan kişilerin kan kardeşi olmasıdır.
Hay: Yaradan
Haydar: Alevi inanışında Yaratılmış ilk insan. (Yaradanı içinde barındıran anlamındadır.)
Çerağ: Çıra, mum
Çerağ Uyarma: Ayin-i Cemde bir ışık yakılarak , evrenin ışıktan doğduğunun sembolize edilmesi
Mum söndü: Ayin-i Cemde ışıkların kısa süreli söndürülmesi ile, ışık ile karanlığın çekişmesi ve ışığın galip gelerek insanlığı ve yeryüzündeki yaşamı tekrar aydınlatmasını ifade eder.
Çerağın Sır edilmesi: Ayin-i Cem sonunda ışığın (gerçeğin) ortadan kalkmadığının gizlendiğidir.

23 Ocak 2009 Cuma

ŞİİR










DEDİ

Bir sır ile doğdum ana rahmimden
Kimi Muhammet dedi kimi Ali
Diz çöküp melekler secde kıldılar
Kimi Menteş dedi kimi de Veli


Dik duruşumla geldim Kêrbelaya
Asabım kellemi koydum ortaya
Ayan oldu Elçi ile Fatma'ya
Kimi Hüseyin dedi kimi Mehdi


Dar ağacındaki üç fidan oldum
Maraşdaki katledilen can oldum
Bilerekde ahu içen ben oldum
Kimi Hasan dedi kimi de Deli


Horasan Piriydim geldim Banaza
Dergahta ders verdim Hızır Paşaya
Asıp yaktı bizi kanlı Sivasta
Kimi Sultan dedi kimi Karan'i


Yunus idim gezdim hep diyar diyar
Bazen Mevlana bazende Hubuyar
Hızır oldum gözler İlyas'ı arar
Kimi Musa dedikimi Caferi

Nesimiyken derilerim yüzdürdüm
Ben özümü Mansur dara yazdırdım
Varıp Amasya'ya sura astırdım
Kimi İshak dedi kimi Harabi


Yüzbin kere doğup ölüp dirildim
Güvercinken Serçeşmede görüldüm
Kırkların Ceminde delil Pir idim
Kimi Nevzat dedi kimi Salmani


YAZAN:Nevzat ÖZDEMİR
MALATYA

8 Ocak 2009 Perşembe

YEZİTLİK... MANİSA HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI

İnsanın yeryüzünde var olduğu günden bu yana iyiliği de kötülüğü de içinde barındırarak gelmiştir. Hep iyiyle kötü mücadele içinde olmuştur. Toplayıcılık avcılık yerleşik hayat göçler, katliamlar karanlıkla acılar hepside bu mücadelenin birer sonucudur. Bu gün dönüp geriye baktığımızda kavgayı gücü elinde bulunduran erk kazanmış. Karşı taraf sa son ferdine kadar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Güçlü olan sadece bununla yetinmeyip karşı tarafı olmadık yalanlarla kötüleyerek yazılı tarihe çoğunlukla yanlış bir not düşmüştür. İnsanlığı ve onun tarihini öğrenmede resmi tarih yetersiz kalmaktadır. İşte bu süreçte en büyük hesaplaşmalardan biride kerbala’da yezitle Hz. Hüseyin tarafının çarpıştığı kerbela alanıdır. Kerbela bir ayrımdır. Bir çizgi bir yoldur. Muavi’ye ki; Hz. Muhammed’in bir numaralı düşmanı, ebu Süfyanın oğludur. uhut cenginde attığı taşla peygamberin iki dişini kıran abu Süfyanın. Tamda kendine yakışır bir oğul yetiştiren. fetbaz, hilebaz, kurnaz ve yalancı. Kendini peygamberin izinden gidiyor ve onun sünnetini ben güdüyorum diyerek sünnülüğü icat edip Hz. Âlinin izinden gidenlere yoldan çıkmış kâfirler diyen süfyan oğlu maviye. Yezit ise işte bu muaviye’nin kendi yerine halife ilan ettiği düşkün oğludur. Yezit zalim, kıyıcı can alıcı ve merhametsiz sarhoşun teki. Yezit kötü, şeytan, şeytanı lâin. Her şeyi kendi saltanatına adayan sonrada Allahın emrindeyim diyen yüz karası. Çölün ortasında sıcaktan kavrulan peygamberin ehlibeytine su vermeyen zındık biri. Yezit peygamberin kızı Fatma’nın küçük oğlu Hüseyin’in canına kasteden melun. Ve kerbeladaki Muhammed’in soyunun kökünü kurutan şeytan. Yezit kerbelada sadece hasta olan Zeynel Abidin den başkasının canına kıyan. Hz Hüseyin ise, hz Muhammed’in sevgili torunu. Hz. âli’nin oğlu. Tüm mazlumlarla birlikte Alevilerin ve Bektaşilerin serverı, şah Hüseyin. Mazlum, boyun eğmez, yol cümleden uludur diyen güzel insan. Kerbelanın susuz çöllerinde, can pazarında meydana çıkıp; “ey dinsizler, ey Ebu Süfyan soyu. Görüyorum ki sizde insanlıktan imandan hiç bir iz yok. Bu belli. Hiç değilse kadınlara ve çocuklara ilişmeyin. Eğer amacınız beni öldürmekse, işte buradayım gelin öldürün. Karşınızdayım işte.” On altı bin yezit ordusuna korkusuzca meydan okuyan. Ölüm bir nefes kadar yakındı ve öleceğini biliyordu. Meydanın tam ortasına geldi atından indi onu serbest bıraktı. Çünkü ona babasının yadigârı zülcelâlın ölmesine gönlü razı olmadı. Kerbela iki kişinin iktidar savaşı değildir. Böyle yazanlar anlayanlar yanılgı içindedir. Bu bir ayrımdır dedik. Zalimle mazlumun, haklıyla haksızın, dogruyla yanlışın, geceyle gündüzün, güzelle çirkinin, kalleşlikle yiğitliğin. Hüseyin onurdur, yezit çıkarcı. Hüseyin aydınlık yezit karanlık. Hüseyin’in yolu insanlığa çıkarken yezidinki zalimliğe çıkar. Yani kerbela insanlığın bilinçaltına bir çivi gibi saplanıp kalan bir acıdır. O günden bu güne Hüseyinler ve yezitler var olagelmiştir. İşte bu gün asıl mesele Hüseyin’mi, yoksa yezit’mi olmaktır. İnsanoğlu hem kendi dışında hem kendi içindeki yezitle Hüseyin’i bayrak yaparak savaşmak zorundadır. Birde yanlış anlamayı algılamayı ortadan kaldırmak gerekecektir. Bilinçaltına yerleşmiş bir yanlış bu. Yezit deyince bazı insanlar bir kemsi yezit olarak görmekteler. Yezit bir yoldur. Zalimse gaddar ve çıkarcıyıysa işte yezit odur. Hüseyin mazlumun bayrağı. Bitmeyen yürek acısı. Kim ki içindeki kötülük kin ve kan peşine düşüp zalimlik yapmışsa yezidin yolundan ona, kim ki içindeki insanlık onurunu ve erdeminin peşine düşüp boyun eğmemişse Hüseyin’in yolunu seçmiştir. Bu gün Alevilerin cem töreninde lanetledikleri yezit işte o yezittir. tabiki o yezit ölmemiş birçok insanın içinde yaşattığı kötülük gibi. İnsanların içindeki şah Hüseyin gibi.


Bektaş kılınç MANİSA HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI

7 Ocak 2009 Çarşamba

BÜYÜK ALEVİ YÜRÜYÜŞÜ


Önce ışık vardı. Işık maddeye madde cana dönüştü. Gecenin karanlığından ışıklar içindeki Ankara’da açıyoruz gözümüzü. Renklerin dansına dönüşen yollar gözlerimizden yüreğimize akmakta aşk gibi, heyecanlı coşkulu sımsıcak bir kalabalık. Gözlerinde özlem gözlerinde sevgi, gözlerinde güneş ışıkları. Çok uzak diyarlardan getirdikleri sevgiyle doldurdular Sıhhiye Meydanını. Binlerce yıldır gizledikleri darlarını, inançlarını, sevdalarını yüreklerinin sır bölümüyle alıp taşımışlardı buralara. Bu yüzler tanıdık. Bu gözler Hz. Hüseyin’in yaslı gözleri, bu gözler pirin darağacından bakan yiğit gözleri, bu gözler Sivas’ın, Malatya’nın, Maraş’ın gözleri. Acılı inatçı, sapına kadar sevda dolu sapına kadar inanç dolu. Bin yıllık bir yükle yüklüydü bu yürekler. Bir öncekinden aldığı emaneti bir sonrakine aktaran “Dönen Dönsün Ben Dönmezem” diyenlerin yürüyüşü. Sırrını Kerbela’dan, yükünü Hallaç’tan, serini Nesimi’den, inancını Pir Sultan’dan, Hacı Bektaş’tan, Yunustan alan. Her şeyi insanda görenlerin, emeği kutsayanların, hizmeti hakka yorumlayanların yürüyüşü. Bir sonbahar gününde buluştuk canlarla. Bingöl’den Erzincan’dan, Divriği’den, Kars’tan Bursa’dan. Yüreklerimizin en güzel sevgisiyle selamladık meydanı. Cem olduk. Dara durduk hak huzurunda özümüzü meydana koyduk ve çağrı yaptık cümle cana. Medet ya âli deyip yürüdük alana. Sesimiz bir yıldırım gibi düştü toprağa. Sonra yağmur sularıyla ıslandı toprak. Herkes bir şey demek zorunda hissetti kendini. Dediler ki: bu Alevilerin yürüyüşü değil. Bu bölücülerin bu solcuların yürüyüşü. Dedik ki işte meydan, girebilirsen gel beri Dedik ki bu yol çetindir zordur haram yiyenler giremez ve de yalancılar hainler ve de alçaklar. Sonra meydanlar doldu. Hz. Hüseyin oh dedi. Pirimin gözlerinin içi güldü. Sivasın en küçüğü Korayım selama durdu. Ve dedik ki: it ürür kervan yürür. Ey tarih sen ne garipsin. Halk ayağa kalkar hakkını alır, meyvelerini onu kandıranlar yer. Sol mücadele eder meyveyi sağ yer. Yürüyen Alevidir onun meyveleri gözden düşen Çamur oğluna ondan arta kalanı da Doğana düşer. Şimdi yine gözden düşen gözde olacak. Bize küfredenler bir bir ödüllerini alacaklar. Hz. Hüseyin olmasaydı yezidin ismi kalır mıydı? Ondan sonraki Emevi soysuzunu kim bilir ki. Pir sultan olmasaydı Osmanlı hınzırı kapısına köpek etmezdi. Yürüdük Ankara şaştı. Yürüdük ülkenin gündemi değişti. Yürüdük dostlarımızın yüreği umutla buluştu. Ve gördük ki emek örgütte buluştu, alevi örgütleri tarihe bir not düştü. Asıl mesele yürüyen halkın içinde örgütlü yapıda yer almak. Birleşmek, birleşerek çözümsüzlüğü çözüme kavuşturmak. Asıl mesele yüreklere çöken örgütlenme korkusunu yenmek. Çünkü temel yapı örgüt. Motor güç örgütlü yapı. Unutulan bir türküydü bizimki. Dağ başlarında, gözcüler eşiğinde yapılan cemlerde söylenen. Öyle bir türkü ki, içinde renk renk insan olan, içinde kuyucuların katlettiği bebeklerin çığlığı bulunan, içinde Baba İshak’tan Şah Kuluna hakkını yiğitçe ortaya koyan. İçinde madımağın otuz beş canının yangın çığlığı bulunan. Binlerce yıldır söylene geldi bu türkü. Şimdi sizlerde duydunuz. Bunlara uç fikir dendiğini de, bundan ne olacak ki bundan da kötü şeyler dendiğini tarih hep yazdı durdu.. Ses verin bu türküye bu türkü yalnız bizim türkümüz değil, bu türkü tüm acı çekenlerin, bu türkü tüm Kerbelada katledilenlerin, yakılanların, yok sayılanların, bu türkü mazlumların türküsü. Bu türkü hepimizin türküsü. Bilesiniz ki türkümüzü daha güçlü söyleyeceğiz. Bilesiniz ki örgütlü güç yenilmez. Sesimize ses katarsanız bu türkü sizinde türkünüz olur. Sesimize ses katıp türküyü birlikte söylersek Ankara’nın sonbaharı masumların ilkbaharı olur. Yüreğimizde ne öfke ne de kin sadece biz kendimizi anlattık anlayana can feda. Bektaş Kılınç BEKTAŞ KILINÇ - 17.11.2008

MANİSA HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI